Recep Yazıcıoğlu anısına…
Bir vali geçti 17 yıl önce bu diyarlardan Trabzon Köprübaşı doğumlu,36 yaşında en genç Vali ünvanıyla atanan
Namı-değer “Süper Vali”.
Eylül ayı, yaprak dökümü, Sonbahar’ın başlangıcı, Kış için doğanın kendisini hazırlaması diye geçer çoğu yerde; ama bazen sadece bu değildir.
8 Eylül diye başlar önce takvim. bir adamın ölümüyle; sonra arkasından 9 Eylül gelir koca bir ulusun kurtuluş mücadelesinin sesi yankılanır bu koca günde. Yazılacak çok şey vardır aslında. Geçen yazımda da bu coşkuyu kendimce kaleme almıştım. Ardından 12 eylül gelir! Zor günler. Her ailenin hemen hemen yaşadığı acı dolu bekleyişler kaybedilmiş sevenler. Bu günü yazsanız sayfalar almaz, yürekler dayanmaz, yazmaya günler yetmez .
Gecen hafta ölüm yıldönümü olan koca yürekli adamı yazmak istedim bu hafta kendimce, bunu borç bildim açıkçası. Seni es geçemedim Sayın Valim.
Nerden başlasam bilemiyorum. hakkı, ahlâkı o kadar yansıtmışsın ki, gittiğin her yerde öyle izler, öyle sevgi dolu yürekler kalmış ki. Seni anlatanları araştırdıkça çıkamadım işin içinden.
Bir şehir için çok önemlidir bu makam. Makama gelenin yaptıkları. Kimi sonuna kadar kullanır. Allah ne verdiyse! Kimi ise gayet mütevazi, geldiği yeri asla unutmayan! Halk adamı, halkın yiğidi oluverir efsaneleşir bir anda .
Bi bakarsınız Konya’da da bir vali seslenir toplumun önünde terbiyesizce bir eğitmene , bürokrasi hastalığına kaptırmıştır kendisini. “sen benim karşımda böyle oturamazsın terbiyesiz” der bir öğretmene. Herkesin içinde aşağılar ve arkasından alkış bekler zavallı haline.
Diğerinin de birgün makamına bir adam gelir eli cebinde. Önce elini cebinden çıkarmasını ister adamın
Adam:
-Biz, Almanya’da böyle girebiliyoruz. Burda niye yasak? istediğimiz kişiyle özgürce konuşabiliyoruz biz orda. Siz vali olabilirsiniz
Ama bende halkım. Var mıdır ötesi?
Bu sözler valiye ağır gelir. Koca bir ders olur.
Vali kendisini sorgulamaya başlar o günden sonra. Klasik bürokrat kalıbı bitmiştir. Bürokrasi hastalığından yani kısaca kopleksten, aşağılık duygusundan, işi yokuşa sürmekten haz alma, zevk duyma mikroplarından kurtulmuş hastalığını yenmiştir o gün.
Asıl göreve o gün atamıştır kendince kendini. Not düşer defterine kendini kendine getirmesini sağlayan adamı.
Askeri eğitim yaptırmak değildir amacı artık halka!
Bir devlet dairesine girdiğinde: “otur. Kalk. Düzgün konuş. Böyle giremezsin odama. Ben söz vermeden konuşma. Çık dışarı.” Kelimelerini komple kaldırır.
“Asıl olan vatandaşa iyi hizmet verebilmek ondan üstün görmemektir kendini” der ve hak ettigi göreve başlar o gün.
İşte Süper Vali olduğu gündür o gün.
Perde kalkar, başlar halkla olan muhteşem hikayeleri.
“Makama oturdum, bir vatandaş görüşmek istedi. İçeri aldılar baktım yakasında bir kart; ‘ziyaretçi’ yazıyor. Burası müze mi? ben tarihi eser miyim?”diyerek ilk tepkisini vermeye başlar.
Tokat Valisi iken adından çok söz ettirir ve tebdili kıyafetle köylülerin traktörlerine binip Niksar Dört Yol Mevkiindeki köylü traktörcülerden haraç isteyen polisleri görevden alır, içki satan yol kenarındaki büfelerde içki satımını ve kahvelerde kumardan sayılan oyunları yasaklar. Sonra Aydın’a atanır ; Aydın Valiliği’de henüz üç dört günlük vali iken Nazilli SSK Hastanesi ile ilgili bir şikayet kulağına çalınır.
Hiç vakit kaybetmeden hastaneye gider. Tebdil-i kıyafet gelir. Acil bölümünden girer. Oradaki görevli bir hemşireye der ki, “Başhekim’in odası nerede?”
Hemşire şöyle bir bakar Yazıcıoğlu’na. tanıyamaz tabi. Küçümseyici bir ses tonuyla: “üst kata çık, koridorun sonundan sağa dön, sondaki oda” der. Yazıcıoğlu üst kata çıkar. Başhekim’in odasını bulur. Kapısı açıktır ama başhekim odasında yoktur. İçeri girer. Tam o sırada başhekim gelir. “Buyrun ne istiyorsunuz?” diye sorar. Yazıcıoğlu, rahatsız olduğunu, tedavi olmak istediğini ama parası olmadığını söyler. Başhekim kendisine, “burası hayır kurumu değil, paran yoksa tedavi olamazsın” der. Yazıcıoğlu “Devletin görevi vatandaşına bakmak değil mi doktor bey ?” der. Başhekim sinirlenir ve Yazıcıoğlu’nu odasından kovar. Sessizce aşağı iner, hastanenin iki sokak arkasında bekleyen makam aracına biner, arabada onu bekleyen yardımcısına, “gerekli yazışmalar hemen bugün yapılsın. Yarın görevden alınma yazısını kendisine bizzat ben vereceğim” der.
Ertesi gün bu sefer resmi giyimli, kıravatlı, takım elbiseli olarak gider hastaneye.
Elinde rulo halinde bir kağıt…
Bu sefer makam aracı hastane girişine kadar gelir.
Herkes şaşkındır.
Dün gördükleri yamalı pantolonlu, kasketli, yırtık gömlekli adam meğerse yeni atanan Aydın valisiymiş.
Vay be! der görevliler…
Hiç vakit kaybetmeden başhekimin odasına çıkar. İçeri girer. Başhekim dona kalır.
“Siz? Ama siz?” der…
“Bugün itibariyle başhekimlik ünvanından azledilmiş bulunmaktasınız” der, elindeki görev azli belgesini uzatır ve ayrılır hastaneden.
Senin gibiler bu memlekete üç beş gömlek fazla geldi sayın Valim… Ölümün soru işaretleri bıraksa da arkanda sen hep gönüllerde net bir Adam olarak kalacaksın Mekanın cennet olsun…
Vefatının 17.yılında
Efsane Devlet adamı değerli Valimiz Recep Yazıcıoğlu’na saygı, minnet ve rahmetle
İletişimde kalalım
Gülcan Gençtürk
Kaynak: https://www.gazetemizmir.com/yazarlar/gulcan-gencturk/recep-yazicioglu-anisina/1834/