Ali Aygörenin (Denizli eski belediye başkanı) gözüyle Vali Yazıcıoğlu
“Denizli’yi tanımakta çok büyük acelesi vardı.”
“İlk geldiği günden İtibaren sokağa çıktı. Halkın arasına karıştı. Esnafla tanıştı. “Hayırlı işler! ‘ dedi. Selâm verdi. Halk arasında birdenbire “Vali bizim dükkana geldi!..” sözü dolaşmaya başladı. Yazıcıoğlu’ndan önceki valiler öncelikle protokol ziyaretleri yapıp, sivil toplumun önde gelenleriyle tanışmayı tercih edip, kabulleri yaparken, Yazıcıoğlu önce halkın arasına girmeyi, halkla tanışmayı tercih etti. Gelir gelmez öncelikle gece gündüz demeden ilçeleri, kasabaları, köyleri ve beldeleri gezdi. Gece saat 11.00 de Kale’ye gitmiş. Yine gece Bozdağ’a uğramış
Denizli’yi tanımakta çok büyük acelesi vardı. Üç ay içerisinde Denizli’de gitmediği yer kalmadı.
“Sorunların temeli ona göre sistemdi”
‘Onun farklılığı, galiba devamlı mevcut sistem aleyhinde olmasıydı. Sistemi iyi bulmuyordu. Bu sistemle ülkenin kalkınmasını mümkün görmüyordu. Hiç kimseyle sorunu yoktu. Devletin sahibi halktır diyordu. Sorunları yenmek için sadece sembolik kişilerle değil halkla bütünleşmek gerekir diyordu. Ahlakî yozlaşmaya da zaman zaman vurgu yapardı
Denizli Belediyesi, Özel İdare ve özel bir şirket üçlüsü olarak jeotermal projesini başlattığımızda aleyhimizde kampanyalar başlatılınca, “Ali Bey devam!..” dedi… Hiç unutamayacağım, ‘Ölu ite kimse tekme atmaz!..’ sözünü ilave etti. Yani, çalışmayana, iş yapmayana, makamında oturana kimse sataşmaz, o makamında ölü bir varlık gibidir manasında… Ona da kimse çatmaz, kimse bir şey söylemez dedi.
“Ben bir Avrupa şehrine geldim!..”
Denizliye ilk geldiğinde “Ben bir Avrupa şehrine geldim!..” demiştir.
Denizli’nin bir turizm şehri olması için bir hedef belirlemişti. Antalya’ya 20 milyon turist geliyorsa neden bunun 10 milyonu Denizli’ye gelmesin derdi. Denizli’yi bir termal turizm merkezi olarak düşlüyordu
Gökpınar çevresini yeşillendirerek bir su oyunları merkezi yapmayı düşünüyordu.
“Geç bulduk çabuk kaybettik”
“Denizli’de resmen altı ay görev yaptı. Ancak gözlerinden rahatsızdı. Gözlerinde yanma ve kaşıntı vardı. Tedavi oluyordu. Bu nedenle de bir buçuk ay da rapor kullanmıştı. Nitekim, tedavi için Ankara’ya giderken geçirdiği trafik kazasında kaybettik.
Yazıcıoğlu’nun cenazesinin Denizli’ye getirilmesi için risk alarak çaba gösterdik. Çeşitli makamlardaki yetkililerle tartışmalarımız bile oldu.
Cenazeyi doğrudan İstanbul’dan Adnan Menderes Havaalanına oradan da Söke’ye götüreceklerdi. Protokol öyleydi. Biz bunu haber alınca itiraz ettik. O bizim valimizdi. Son kez görev yaptığı Denizli’mizde tören yapmak istiyoruz dedik. Hem askerî uçağın kiralanabilmesi, hem de uçağın Çardak Havaalanına inebilmesi için izin verilmesi hususunda Genelkurmay Başkanlığı ile temasa geçtim. Milletvekillerini devreye soktuk. Gerekli izinler çıktı. Uçağın parası ödendi.
Denizli’de o zamana kadar görülmemiş kalabalıkların katılımıyla son derece duygulu bir cenaze töreni yapıp buradan Söke’ye uğurladık. Ne diyelim: Geç bulduk çabuk kaybettikl… Ruhu şad olsun!..*
Kendisiyle paylaştığı ve kimileri ortak olarak tasarlanmış projeleri şunlardı:
- Erkek Sanat Okulunun olduğu yerde Denizli’ye hizmet edenlerin hatırasının canlandırılacağı “Yaşayan Meydan” projesi.
- Denizli’de kurulacak jeotermal tesisi ile sıcak su ile ısıtılması projesi
- Pamukkale dışında, yeni turistik yerleri çekici hale getirme
- Gökpınar ı yeşillendirme projesi
Alıntı Kaynak: Geçmişten Günümüze DENİZLİ, Yerel Tarih ve Kültür Dergisi, Sayı: 20